BİLİŞİM
ÇAĞI VE TÜRKÇENİN SORUNLARI
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın
İnsanoğlu 1969’da Ay’a ilk adımını attığında önümüzdeki
çağın uzay çağı olacağı ileri sürülmüştü. Çok iyi hatırlıyorum, o günlerde uzay
ile ilgili çeşitli haberler gazetelerde yayımlanıyordu. Haberlerde insanlığın
gelecekle ilgili uygarlık düşleri de yer alıyordu. Bu haberlere göre 2000
yılında insanlar tatillerini geçirmek üzere artık aya gidecekti, uzayda çeşitli
üsler kurulacak, ayda bitki yetiştirilecekti. Evlerde her şey otomatik olacak,
her işi robotlar yapacaktı, elektronik beyin (o günlerde bilgisayar terimi
henüz kullanılmıyordu, bilgisayarlar da zaten bu kadar yaygın değildi.) insanın
yerine düşünecek, çözümler üretecekti. Yine o günlerde gazetelerde bir devlet
dairesine alınan elektronik beyin ile ilgili haberler yer alıyordu. Bir
gazetede bu haber bir karikatürle birlikte yayımlanmıştı. Haberde bundan sonra
devlet dairelerinde vatandaşın her işini elektronik beyinlerin halledeceği
belirtiliyordu. Bu haberin yanındaki karikatürde ise kasketli, şalvarlı bir
vatandaş elindeki dilekçeyi buzdolabı büyüklüğündeki makineye uzatıyordu.
Elektronik beyinden ise şöyle bir ses geliyordu: “Bu gün git, yarın gel !”
İnsanoğlu 1969’da Ay’a ilk adımını attığında önümüzdeki
çağın uzay çağı olacağı ileri sürülmüştü. Çok iyi hatırlıyorum, o günlerde uzay
ile ilgili çeşitli haberler gazetelerde yayımlanıyordu. Haberlerde insanlığın
gelecekle ilgili uygarlık düşleri de yer alıyordu. Bu haberlere göre 2000
yılında insanlar tatillerini geçirmek üzere artık aya gidecekti, uzayda çeşitli
üsler kurulacak, ayda bitki yetiştirilecekti. Evlerde her şey otomatik olacak,
her işi robotlar yapacaktı, elektronik beyin (o günlerde bilgisayar terimi
henüz kullanılmıyordu, bilgisayarlar da zaten bu kadar yaygın değildi.) insanın
yerine düşünecek, çözümler üretecekti. Yine o günlerde gazetelerde bir devlet
dairesine alınan elektronik beyin ile ilgili haberler yer alıyordu. Bir
gazetede bu haber bir karikatürle birlikte yayımlanmıştı. Haberde bundan sonra
devlet dairelerinde vatandaşın her işini elektronik beyinlerin halledeceği
belirtiliyordu. Bu haberin yanındaki karikatürde ise kasketli, şalvarlı bir
vatandaş elindeki dilekçeyi buzdolabı büyüklüğündeki makineye uzatıyordu.
Elektronik beyinden ise şöyle bir ses geliyordu: “Bu gün git, yarın gel !”
O günlerde 2000 yılıyla ilgili tahminlerden hangilerinin
tuttuğunu bugün gördük. İnsanoğlunun uzay macerası bugün halâ devam ediyor, ama
Ay’da tatil, uzayda balayı, Ay’da tarım, Merih’te futbol maçı gibi fantezilerin
gerçekleşmesi için daha uzun yıllara ihtiyacımız var. Evlerimizde robotlar da iş görmüyor henüz. Bu
robotların öncüleri olan mutfak robotları, elektrik süpürgeleri, otomatik
çamaşır ve bulaşık makineleri ise gelişerek yaygınlaşıyor. Elektronik
beyinlerle yani bilgisayarla ilgili tahminler ise beklenenin çok çok ötesinde
gerçekleşti. Bilgisayarların bu kadar yaygınlaşacağı, evlere, okullara,
kahvehanelere ve kafelere, hatta lahmacunculara gireceği, o yıllarda asla
tahmin edilmiyordu. Çünkü o yıllarda bilgisayarlar dörde dört oda
büyüklüğündeydi, muazzam elektrik harcıyorlardı ve müthiş bir ısı yayıyorlardı.
Tabiî ekonomik değillerdi. O yıllarda internet hayal bile edilemiyordu.
İnternetin atası olan ve askerî haberleşme amacıyla kullanılan ARPANET’in
temeli de 1969’da atılmıştı.
Neden diğer tahminler, fanteziler gerçekleşmedi de
bilgisayar teknolojisi tahminlerin ötesinde bir gelişme gösterdi ? Elbette
bunun birkaç sebebi var, ama bence en önemli sebep şu: insanoğlu bilginin
önemini bir kere daha kavradı. Bilimde ve teknolojide bugün ulaşılan nokta
insanoğlunun düşlerini ve fantezilerini gerçekleştirmeye henüz yeterli değil.
Daha pek çok bilinmeyen bizi bekliyor. Geçen zaman içerisinde insanı uzayın
derinliklerine ulaştıracak tek şeyin bilgi olduğu anlaşıldı. Her şeyin
temelinde bilgi vardı. Gelişen teknoloji ile insanoğlunun sahip olduğu bilgi
sürekli olarak artıyordu. İnsanlık tarihi göz önüne alındığında daha önce bilimde yüzyıllar süren gelişmeler
artık birkaç yılda yaşanmaktaydı. Bu nedenle yaşadığımız dönem artık uzay çağı
değil, bilgi çağı olarak adlandırılmaya başlandı. Bilgi çağının ana ürünü ise
hiç şüphesiz bilgisayar oldu.
Bilimdeki gelişme her alanda olduğu gibi iletişim alanında
da büyük bir gelişmeye yol açmıştı. Gelişen iletişim araçları, bilgiye ulaşmadaki
zorlukları ortadan kaldırdı. Bilgisayar ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler
bu iki sektörü önce birbirine yaklaştırdı, sonra da bilgi ve iletişimin
birlikteliği ile bilişim terimi gündeme geldi. Bilgisayar ve iletişim
teknolojileri bütünleşmeye başladı. İş yerimizdeki, okulumuzdaki, evimizdeki, bilgisayarlar kablo ile birbirine
bağlanmaya başladı. Askerî amaçla kullanılan ağ, genelleşti ve internetin
omurgası ortaya çıktı. Bilgisayarlar böylece iletişim aracı özelliğini de
kazandı. Ancak bu iletişim aracı, asla basit bir iletişim aracı değildir.
Telefonun, belgegeçerin (facsimile>fax), telgrafın işlevlerini gören, veri
aktarımında kullanılabilen, görüntülü konuşmayı (video conference)
gerçekleştirebilen, sizin yerinize telefon açabilen, hatta telefonlara cevap
verebilen, randevularınızı düzenleyebilen, veri bankası olarak kullanılabilen,
görüntü ve ses alıcısı-vericisi olabilen
araç haline geldi bilgisayar. Bunlar, şu anda aklıma gelenler.
Bildiğiniz gibi bilgisayarın başka pek çok marifeti var ve yakın gelecekte
bunlara yenileri eklenecek.
Bilgisayar teknolojisindeki bu gelişme diğer sektörleri
ürküttü. Çünkü bilgisayar önüne gelen teknolojiyi yiyor, yutuyor kendi
bünyesine dahil ediyordu. Bilgisayarın bu atağı diğer sektörlerde anlayış değişikliğine
yol açtı. Bilgisayarların televizyonlaşmasına karşılık televizyonlar
bilgisayarlaşmaya başladı. İnternet televizyonu bunun sonucudur. Telefonlar
bilgisayarlaştı. KUP (Kablosuz Uygulama Protokolü: WAP) işte bu rekabetin
sonucudur.
Bu gelişmeler
olurken dilimize de bir şeyler oluyordu. Hiç duymadığımız sözcükler, terimler
dilimize yerleşmeye başladı. Çünkü bilişim teknolojisinde biz üretici değil
kullanıcıydık, tüketiciydik. Teknolojiyi icat eden, üreten terimlerini de kendi
diliyle karşılıyordu. Bu teknolojiyi alan diğer milletler de bilgi alıntısı olarak bu terimleri,
sözcükleri de ister istemez dillerine alıyorlardı. Her bilim dalının, her
teknolojinin kendi özel terimleri vardır. Doğal olanı, her dilde bu terimlerin
karşılıklarının olmasıdır. Ancak bilişim teknolojisinin kendisine özgü bir
özelliği var: Bilişim teknolojisi bir maden mühendisliği gibi, otomotiv gibi
sınırlı bir topluluğu ilgilendirmiyor. Bilişim teknolojisi toplumun her
kesimini ilgilendiriyor. Beş yaşındaki çocuktan, üniversite öğrencisine,
esnaftan öğretmene, hatta bir internet kuruluşunun reklâmında gördüğümüz gibi
kokoreççi ile kestaneciye kadar herkes bilişim teknolojisini kıyısından
köşesinden kullanıyor. Durum böyle olunca da bilişim teknolojisinin terimleri
diğer teknik terimlerden daha çabuk, daha yaygın bir şekilde dilimize
yerleşiyor. Düşününüz, reklâmdaki kestaneciye disgonnekt sözcüğünü bile
öğretiyor bu teknoloji. “Yapma yahu !” şeklindeki hayret sözü reklâmda
karşımıza “Wapma yahu !” olarak çıkıyor.
Bilişim teknolojisinin bu kadar geliştiğini
(bu gelişmenin sonunun olmadığını da söyleyeyim) ve etkili olduğunu göz önüne
aldığımızda, Türkçeyi bilişim çağında hangi tehlikeler bekliyor, bilişim çağı
Türkçesi nasıl olacak, İngilizceleşmiş bir Türkçeyle mi konuşacağız yoksa
Türkçeyi bırakıp hepimiz İngilizce mi konuşacağız soruları, aklı başında her
Türk aydınını düşündürüyor, kaygılandırıyor.
Gelecekte
İngilizcenin bütün insanlığın dili olacağı şeklinde tahminlerde bulunanlar var.
Teknolojideki gelişmeye ve İngilizcenin en yaygın yabancı dil olma özelliğine
bakarak bir süre sonra bütün dillerin yerini İngilizcenin alacağını savunanlar
ülkemizde de mevcut. İngilizce en yaygın
yabancı dildir, farklı uluslardan insanların birbiriyle anlaşma ve iletişim
kurma dilidir. Bütün bunlar doğru. Ama dünyadaki 6 milyar insanın tamamının tek
bir dili konuşacağını düşünmek bugün için de yakın gelecek için de hatta uzak
gelecek için de kolay bir şey değildir. İnternetin yaygınlaşmasıyla
İngilizcenin hakimiyetinin artacağı söyleniyordu, bu hiç de sanıldığı kadar bir
hakimiyet şeklini almadı. Şu anda internette her dilden ağ kümesi (web site) ve
ağ sayfası (web page) var. İnternette Türkçe ağ kümeleri ve sayfaları arzu
edilen düzeyde değilse de giderek yaygınlaşıyor.
Bilgisayar
programlarına gelince dünyaca ünlü bilgisayar firmaları ürettikleri programın
daha fazla kişi tarafından satın alınması için programlarını pek çok dilde
üretiyorlar. Şu anda en yaygın işletim sistemi olma ününü koruyan Windows, bildiğim
kadarıyla 33 dilde üretiliyor. Microsoft yerelleştirme adını verdiği bu
uygulamayla dünyadaki bütün bilgisayar kullanıcılarına hitap etmeye
çalışıyor. Bilgisayarın ve internetin
yaygınlaşması İngilizcenin diğer diller üzerinde bir hakimiyet kurmasını değil
diğer dillerin bu teknolojide önem kazanmasını sağlıyor. Şu anda bilgisayar
ortamında çeviri üzerinde çalışan çeşitli firmalar var. Benim de Türkçe
konusunda danışmanlığını yaptığım Rusya’daki bir kuruluş, bilgisayarda pek çok
dili birbirine çevirebilen harika bir program üzerinde çalışıyor. Program epey
mesafe aldı ve yapılan denemeler, sonucun başarılı olacağını gösteriyor. Gerçi
şu anda bilgisayarlar için çeviri programları var ama bunlar daha çok
İngilizceden bir başka dile (ki bu da birkaç dille sınırlı) çeviri
yapabiliyorlar. İnternet üzerinde de bazı programlar var, bunlar da bahsettiğim
bilgisayar programlarından farksız. Dünyada başka firmalar da benzer çeviri
programları üzerinde çalışıyorlar. Bütün bunlar bilgisayar ve internet ortamında
diğer dillerin varlığını daha da güçlendireceğini gösteriyor. Şu halde
gelecekte İngilizce bilişim sektöründe tek dil haline gelecek sözü bana pek de
doğru görünmüyor. İngilizceyi veya bir başka dili, yabancı dil öğrenmek için
öğrenmek gerekir. Yabancı dille eğitimin, yabancı dille öğretimin sömürgelerde
bile yavaş yavaş kalktığı günümüzde bizde halâ bunda ısrar edilmesi gibi
İngilizce bilgisayarda ve internette tek dildir demek cahillikten başka bir şey
değildir.
Bilgisayar ve
internet terimlerinin İngilizceden dilimize olduğu gibi girmesi, Türkçenin son
yıllarda yaşadığı sorunun bir başka boyutudur. Dilimize yabancı dillerden,
özellikle de İngilizceden, yoğun bir sözcük ve terim akışı olduğu bilinen bir
gerçek. Bu akış, Türkçeyi söz varlığının yanı sıra ses bilgisi, şekil bilgisi
ve söz dizimi özellikleri açısından da kötü olarak etkiledi. Bilgisayar teknolojisi alanında çalışanlar,
gönüllü kuruluşlar Türkçe konusunda çok büyük bir duyarlılık göstererek terimlere
Türkçe karşılıklar bulmuşlardı. Bu konuda Türkiye Bilişim Derneğinin
çalışmalarını takdirle karşılamak gerekir. Bugün kullandığımız bilgisayar,
yazılım, donanım, bellek, yazıcı, sürüm gibi Türkçe kökenli terimler işte bu
çabaların sonucunda dilimize kazandırıldı. Bu terimler bilişim dünyasında
tartışılmıştı. Zamanla önerilen karşılığın yerine İngilizceden girip
Türkçeleşen terimler de kullanılır oldu. Buna en iyi örnek Microsoft
ürünlerindeki Yazı Tipi Biçemi’dir. Gelen eleştiriler üzerine Microsoft yeni
sürümlerde bunu Yazı Tipi Stili’ne çevirmiştir.
Bilgisayar
ve iletişim teknolojilerinin son derece hızlı gelişmesi, teknolojiye her geçen
gün yüzlerce yeni terim eklenmesi karşısında bu çabalar ne yazık ki etkili
olmamağa başladı. Karşılık bulunması gereken terim sayısı artık binlerle ifade
ediliyordu. Bir terime karşılık bulmak, onu benimsemek, yayılmasını sağlamak
aylar, yıllar alırken İngilizce bir terim elini kolunu sallayarak Türkçeye
giriyor ve pek çok kişi bu durumu yadırgamıyor, yabancı kökenli terimi olduğu
gibi kabul ediyordu.
Türk Dil
Kurumu da bilgisayar terimlerindeki bu durumu göz önüne alarak Yabancı Kaynaklı
Sözcüklere Karşılıklar Komisyonu çalışması içerisine bilgisayar terimlerini de
aldı. Karşılıklar önerdi. Ancak bu karşılıkların benimsenmesi zaman alacak.
Bunlardan kullanılmağa başlananlar var. Meselâ elmek terimini internette benim
yöneticisi olduğum Türkoloji Haberleşme Grubunda
(http://www.egroups.com/group/turkoloji) uzun süre tartıştık, sonuçta grubun
pek çok üyesi bu sözü benimsedi. Benimsemeyenler de var, ama zaman terimlerin
kaderini belirleyecek. Bu konuda Türk Dil Kurumunun desteği ile yürüttüğümüz
Bilgisayar Terimleri Sözlüğü projesi henüz başladı. Üniversitelerimizdeki
bilgisayar bölümlerinden, Türk Dili ve Edebiyatı, İngiliz Dili ve Edebiyatı
bölümlerinden öğretim üyelerinin ve bilgisayar uzmanlarının oluşturduğu çalışma
grubu içerisinde bilgisayar terimleri tartışılmakta, Türkçe karşılıklar
önerilmektedir. Önerilen karşılıklar yakın zaman içerisinde internette kamu
oyuna duyurulacak ve kamu oyunun düşünceleri alınacaktır. Geniş katılımlı bu
çalışmayla mesafe alacağımıza inanıyorum. Türk Dil Kurumu üzerine düşen görevi
yerine getirmeğe çalışıyor. Bu çalışmaların başarıya ulaşması, toplumun bu
konuda duyarlı davranmasına ve önerilen karşılıkları benimsemesine
bağlıdır.
Bu konuda
eleştiri aldığımız da oluyor. Kimileri bilgisayar terimlerinin Türkçe karşılık
bulunmasını, hatta programların Türkçe olmasını eleştiriyor. Terimlerin
evrensel olduğu, değiştirilmemesi gerektiği söyleniyor. Önerilen terimler alaya
alınıyor. Evet, yerleşmiş yaygınlaşmış yabancı terimlere karşılık bulmak zor
olmaktadır. Ama hiçbir şey yapmadan oturup bekleyelim mi ? Bilgi ve iletişim
gibi son derece önemli konularda İngilizce terimleri mi kullanalım ? O zaman
sormak gerekmez mi bu nasıl iletişim, bu nasıl bilgi iletişimi diye ? Şimdi
hepimiz bilgisayar terimini kullanıyoruz. Eğer bu konuya duyarlı
bilgisayarcılar olmasaydı ve bu terimi türetmeselerdi ben eminim bugün hepimiz
computer terimini kullanacaktık. Tabiî kimimiz kampuytr, kimimiz komputer,
kimimiz de computer diyecektik. Ve birileri computer için bir karşılık
türetmeğe çalışınca da yine bilinen çevreler «Canım, ne gerek var şimdi
computer’a karşılık aramaya. Evrensel bir sözcük işte.» diyerek karşı
çıkacaklardı. Oysa bakın herkes bilgisayar terimini kullanıyor. Şimdi kimse bu
terimi oluşturan sözcüklerin gerçek anlamını düşünerek, «Bu alet bilgi saymıyor
öyleyse bu terim uygun değil!» demiyor. Şu halde ciddî olarak bu işin üzerine
eğilirseniz, duyarlı davranırsanız, Türkçenin yapısına uygun terim üretirseniz,
toplum da benimserse dilin söz varlığına yeni terimler, yeni sözcükler
katılabilir.
Web’in
sözlükte 11 anlamı var. 1. Dokuma, dokunmuş kumaş. 2. Örümcek ağı. 3. Ağ gibi
karışık şey. 4. Kuşların parmakları arasındaki zar, perde. 5. Kuş tüyünün
yumuşak kısmı. 6. Bağlantı levhası. 7. Örs boğazı. 8. Tomar, kâğıt rulosu. 9.
Halı saçağı. 10. Giz, sır. 11. Haberleşme ağı, muhabere şebekesi. (Hâmit
Atalay, İngilizce-Türkçe Sözlük, TDK yayını, Ankara, 1999, s.3635)
Ancak web
karşılığında ağ deyince, «Ne ağı ? Balıkçı ağı mı, örümcek ağı mı ?» diye
sözlerle karşılaşıyorsunuz. Oysa bilgisayardan, internetten bahsederken bir
İngilizin veya bir Amerikalının aklına on bir anlamdan haberleşme ağı anlamı
geliyor. Meselâ ben internetteki
sayfalarım için web site demiyorum ağ kümem diyorum. Bu terim de giderek yaygınlaşıyor. Eğer
sayfamızı hem Türkçe hem İngilizce hazırlıyorsak web site terimini Türkçe
sayfamızda niye kullanalım ? İngilizce
terimleri İngilizce sayfalarda kullanalım, Türkçe sayfalarda ise Türkçe
terimleri kullanalım. Çünkü bu sayfaları Türkler okuyacak.
Zaman zaman internetteki söyleşi (chat) programlarını
izliyorum. Buralarda kullanılan dilin özel radyo ve televizyonlarda kullanılan
dile rahmet okuttuğunu da belirtmem gerekir. İnternette zaman önemli olduğu
için söyleşide kısaltmalar yaygın olarak kullanılıyor. Bu dünyanın her yerinde
böyle. Hatta Amerika’da söyleşide kullanılan kısaltmalar ve işaretler sözlüğü
bile yayımlandı. Beni asıl üzen kaba dil
kullanılması, ana dili Türkçe olan gençlerin birbiriyle İngilizce yazışması,
Türkçe yazışmalarda ise yabancı kökenli sözcüklerin çok sık kullanılması.
Genç kuşak ana diline sahip çıkmalı, Türkçemiz konusunda
duyarlı davranmalı, dilimizi bozanları uyarmalı. Bizim yaptığımız bu
çalışmalar, genç kuşakların ana diline sahip çıkmasıyla başarıya ulaşacaktır.
Sözlerimi bir kızılderili şefin dünya için söylediklerini
Türkçemize uyarlayarak bitireceğim:
BİZ BU DİLİMİZİ ATALARIMIZDAN MİRAS ALMADIK, GELECEK
KUŞAKLARDAN ÖDÜNÇ ALDIK...