Hazırlayan: Smntsn
OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİ’NDEN MODERN TÜRKİYE EĞİTİM SİSTEMİ’NE
GEÇİŞ ve ARASINDAKİ FARKLAR
Osmanlı
Eğitim Sistemi
Sıbyan
mektebi
Osmanlıların ilköğretim
seviyesindeki okullarına genel olarak "sıbyan mektebi" veya
"mahalle mektebi" denilmektedir. Sıbyan okullarına “mekteb” veya
“küttab”, yoksul çocuklar için açılanlara da “küttab-ı sebil” veya “mekteb-i
sebil” de deniyordu. Küttab veya mekteb, “yazı öğretilen yer” anlamına gelir.
İhtimal önceleri burada sadece yazı öğretiliyordu. Ancak sonra temel İslâmî
bilgiler de bu okullarda verilmeye başlanmıştır.
Çocukların küttaba
başlama yaşı, 7 civarında idi. Bitirme ise 13-15 yaşları arasında, buluğ
çağında olurdu. Başlama, özellikle Osmanlılarda "âmin alayı" denilen,
çocukların ve öğretmenlerin katıldığı, ilahiler okuyarak o yerleşim yerinde
yürüyüş yapılan bir törenle olurdu. Okul genelde tek bir dershane şeklinde olur
ve burada farklı seviye ve yaşlarda çocuklar bulunabilirdi. Dolayısıyla bu tür
ortamlarda dayak olayları da fazlaca oluyordu.
Öğretimin esası Kur’ân idi.
Programın içinde yazı da vardı. Yazı, şiir ve atasözleri üzerinde olurdu,
Küttablarda, bu derslere ek olarak hikâyeler ve aritmetik de vardı. İbadet
şekilleri de öğretiliyordu. On yaşına kadar Kur’ân'ı hatmeden çocuk, daha sonra
kelime bilgisi, hitabet, dilbilgisi, edebiyat, tarih gibi ek konular üzerinde
üç yıl daha çalışabilirdi.
Medreseler
Medrese sistemi, çok
eski zamanlardan beri var olan cami okullarının bir devamıdır. Bir camide belli
bir hücre derslere ayrılınca veya bir sütun dibinde öğretim halkası
oluşturunca, buraya “medrese” denirdi. Daha sonra medrese ve cami binaları da
birbirinin fonksiyonlarını görmeye başlamıştır. Bazı binalar her iki isimle de
anılıyordu.
Türkler, IV. yüzyıldan
itibaren, Budist Külliyeleri yaptırmaya başlamışlardır. Göktürkler de VI.
yüzyıldan itibaren Burkan (Budist) dinine girmeye başlamış ve Budist
Külliyeleri yaptırıyorlardı. Türkler, külliye kavramını Budizm’den İslâmiyet
geçirmişlerdir. Bu sebeple Orta-Asya'da İslâmiyet, yabancı dinlere karşı
mücadele etmek için medreseleri kurarken, Budist viharalarını taklit ediyordu
denilebilir.
Askeri
alanda Batı tipi eğitim kurumları
Humbarahane
1734 yılında Üsküdar Toptaşı’nda "Humbarahane
ve Hendesehane” adlı bir askerî okul açıldı.
1759’da Sadrazam Ragıp Paşa tarafından eski
öğrenciler ve onların çocuklarının yeniden toplanmasıyla tekrar açılan okul,
III. Selim zamanına kadar sönük bir biçimde devam etti. III. Selim 1790 yılında
İsveç ve Fransa’dan uzman ve subaylar getirerek bu Okulu genişletti. 1795’te
Okul lağvedilerek, öğrencileri Mühendishane’ye aktarıldı.
Tophane
Osmanlı Ordusunun ilk dönemlerinde topçuluk gayet
iyi durumdaydı fakat zamanla Avrupa’nın gerisinde kalmıştı. Bu arada çeşitli
Osmanlı padişahları yavaş yavaş Avrupai tarzda yeni askeri birlikler
oluşturarak Yeniçeri Ocağını tamamen ortadan kaldırdılar.
Mühendishane-i
Bahrî-i Hümâyûn
Çeşme’de Osmanlı donanmasının Rus donanması
tarafından yakılması üzerine, Cezayirli Hasan Paşa'nın önerisi üzerine,
Tersane-i Amire'de bir askerî okul açıldı. Okulun açılmasında Baron de Tott'un
tavsiyelerinin de önemli payı olmuştur.
Mühendishane-i
Berrî-i Hümâyûn
Ancak okur-yazar matematikçi topçu subaylarını tam
yetiştirmek için 1791’de “Mühendishane-i Sultanî”, 1795'te de “Mühendishane-i
Berrî-i Hümayûn” kuruldu. Tüm askerî öğrencilere kara ve denizle ilgili
geometri, hesap ve coğrafya alanlarında gerekli savaş bilgi ve eğitimi vermek
isteniyordu. Mühendishane-i Berrî, genellikle topçu subayları yetiştirirdi.
Mekteb-i
Tıbbiye-i Askeriye
Ancak XIX. Yüzyıl -her
alanda olduğu gibi- tıp alanında da çok önemli değişmelerin olduğu bir yüzyıl
idi. Avrupa tıbbı zaten Rönesanstan itibaren çok önemli gelişmeler yaparak Doğu
tıbbını geri bırakmıştır.
Daha sonra Türkçe tıp
öğretimi yapmak üzere, sivil Tıbbiye kuruldu (1866). Ama ancak 1870 yılından
itibaren Tıbbıye’deki öğretim dili Türkçe olabildi.
Harp Okulu
(Mekteb-i Harbiye)
Harbiye’deki ilk önemli
ıslahat 1837’de Mehmet Ali Paşa’nın yanından gelen bir subay tarafından
yapıldı. Bu ıslahatla, kuruluş biraz okul biçimine girdi. 1834’te ilkokul
düzeyinde bir eğitim ile işe başlayan Okul, 14 yıl sonra ilk subaylarını
çıkardı. 1848 yılında bir yıl öğretim süreli Erkân-ı Harbiye Mektebi açıldı.
OSMANLIDA SİVİL
EĞİTİMİN BATILILAŞMASI
Osmanlı Eğitim Sisteminin Modern Türkiye Eğitim Sistemine Varan Yolculuğu
İlköğretim
Türk ilköğretim sistemi
XIX. yüzyılda büyük değişmelere uğradı.
Sıbyan mekteplerinde
reform yapmak çok zor oluyordu. Malî yönden bu okullar genellikle vakıflara ait
olduğu için, kendiliğinden bir özerklik içinde bulunuyordu. Muallimler ve
çevresindeki bağnazlar da devletin buralarda yapacağı değişikliklere karşı
çıkıyorlardı.
II. Abdülhamit
döneminden itibaren Osmanlı ilkokullarında bir "Usul-ü Cedide"
tartışması başladı. Bu hareketin ana esasları şunlar idi:
- İlkokul medreseden
ayrılacaktı.
- İlkokulların kendine özgü öğretmenleri olacak, mahalle imamı ve karısının
öğretiminden kurtarılacaktır.
- Öğretmen sadece “hediye” değil “aylık” (maaş) alacaktı.
- Okuma-yazma öğretiminde "heceleme" usulü terk edilecek ve
"usul-ü saftiye" veya "meddiye" denilen yeni usul okuma
getirilecekti. Bu usul, her harfi ayrı ayrı değerlendirerek harf üzerinden
okuma öğretmek demekti.
- Eskiden yalnız okuma öğretimine önem veriliyor, yazma hünerine pek önem
verilmiyordu. Özellikle kızlara okuma yazma öğretilmiyordu. Yeni usul, yazıya
ve kızlara da yazı öğretilmesine önem verilmesini istiyordu. Ayrıca kız
çocukları için ayrı ilkokullar açılması isteniyordu.
- Öğretim bu programa göre yapılacak ve her yaşa göre ders kitapları
yazılacaktı. Bu konu da, eski ve yeni usul taraftarları arasında çok sert
tartışmalara neden oldu.
İlköğretimin
zorunluluğu hususunda XIX. yüzyıl ortalarından beri bazı çalışmalar ve
girişimler vardı, ancak ilköğretim paralı olmakta devam ediyordu.
II. Meşrutiyet genel
bir ilköğretim yasası çıkarma çalışmalarına gidildi. İlköğretim müfettişleri
getirildi. İlköğretimin zorunlu ve parasız olma ilkeleri herkesçe kabul
edilmeye başlanıldı.
Ortaöğretim
Rüşdiyeler
"Rüşdiye"
diye adlandırılan eğitim kurumu, Türk eğitim tarihinde önce ortaöğretim
kademesinde ortaya çıkmış, lise ve ortaokul fonksiyonlarını gördükten sonra,
öğretim seviyesi düşerek ilköğretim kademesine geçmiştir. Bir süre de “yüksek
ilkokul" denilebilecek bir düzeyde kaldıktan sonra, 1913 yılında
ilkokulların içinde erimiştir. Ancak çeşitli nedenlerle "Rüşdiye"
adlı okulların açılmaları 1847 yılına kadar gerçekleşememiştir.
Öğretmen
yetiştirme
Türkiye’de öğretmen
yetiştirme sorununun okullar aracılığıyla çözümlenmeye çalışılması 19. Yüzyıl
ortalarında olmuştur. Batı örneğine göre kurulan ve kurulması planlanan
okullar, öğretmen yetiştirmenin öyle bir çerçeve içinde ele alınmasını zorunlu
kılmıştır.
Orta
Öğretmen Okulları
Türkiye’deki ilk öğretmen okulu kuruluşu, 16 Mart
1848'de kurulan "Dârülmualimin-i Rüşdi"dir. O zaman yeni yeni
kurulmaya başlayan "Rüşdiye" adlı orta okullara öğretmen yetiştirmek
amacını güdüyordu.
1870 yılında açılan Dârülmuallimat, üç yıl öğretim
süreli hem sıbyan okullarına, hem de kız rüşdiyelerine öğretmen yetiştiren bir
kurum olarak devam etti.
Erkek öğretmen yetiştiren orta seviyedeki öğretmen
okulları ise çok karmaşık bir yapıda XX. yüzyıla kadar sürmüşlerdir. Savaş
yıllarında İstanbul’daki kız ve erkek Yüksek Öğretmen Okulları içindeki ihzarî
kısımlar da orta seviyedeki okullara öğretmen yetiştiriyordu.
İlk
Öğretmen Okulları
Ülkemizde Batı zihniyetine göre ilköğretim sorunu
ortaöğretimden sonra ele alındığı için, bu alandaki öğretmen okulu da
-Dârülmuallimin-i Rüşdî’den yirmi yıl sonra -1868 yılında “Dârülmuallimin-i
Sıbyan” adı ile kurulmuştur.
1875 yılından itibaren vilayet ve sancak
merkezlerinde de bir ve iki yıllık "Dârülmuallimin-i Sıbyan"lar
açılmıştı. Bunların sayıları XX. yüzyıl başlarında 16'ya, I. Dünya Savaşı
yıllarında da 30'a kadar çıkmıştı.
Yüksek
Öğretmen Okulları
Yüksek Öğretmen Okullarının amacı, lise ve dengi
okullara öğretmen yetiştirmektir. Bunun için de üniversite düzeyinde bir eğitim
vermiştir. Ülkemizde yüksek öğretmen okulu sayılabilecek ilk tasarı, 1869
Yönetmeliğinin Büyük Dârülmuallimin tasarısı idi. Bu okul 1877'de açıldı.
1880'de kapandı. Esas "Dârülmuallimin-i Aliye” ise 1891'de kuruldu.
Öğretim süresi 2 yıl olan bu okulda rüşdiye üstündeki okulların öğretmenini yetiştiriyordu.
Meslekî ve teknik öğretim alanında çalışacak öğretmenler ise, Cumhuriyet
dönemine kadar ya kendi okullarında ya da yurtdışında yetişmişlerdir.
Darülfünun
Bazı eğitim
tarihçileri, Türkiye’nin Batılı anlamda ilk Üniversitesi olan "İstanbul
Dârülfünun”u Fatih külliyesine bağlamak isterler. İşe medrese açısından
bakılırsa 19. yüzyıla gelinceye kadar Türkiye'de üniversite dediğimiz İstanbul
Darülfünunu, medreseden ayrı, Avrupa’nın üniversitelerini taklit etmek amacıyla
kurulmuştur.
1914-1919 yılları
arasında ise Almanya’dan 20 kadar profesör, doçent, asistan getirildi. Bunlar
bazı enstitüler (Dârülmesai) ve laboratuarlar kurarak âletler getirmişler,
programları kendi bilgilerine göre genişleterek Mütarekeye kadar İstanbul'da
öğretim faaliyetinde bulunmuşlardır. Mütarekeden sonra anlaşmaları feshedilerek
Türkiye'den çıkartılmışlardır.
Mesleki ve
Teknik Öğretim
Türk eğitim tarihinde
meslekî eğitimi iki aşamada incelemek lâzımdır. Birinci aşamada, sanayi
devrimine kadar -bütün dünyada olduğu gibi- Türk toplumunda da geçerli olan, el
sanatlarına ve toplumun genel ihtiyaçlarına ilişkin meslekî eğitim; ikinci
aşamada ise sanayi devriminin getirdiği şartlara uygun olarak yapılan teknik
eğitim.
İlk aşamadaki meslekî
ve teknik eğitimin, Türk eğitim tarihinde iki büyük kurumu vardır: Ahi ocakları
ve Enderun mektebi.
Türk eğitim sistemi
Osmanlılar döneminde adeta medreseden mektebe geçiş işlemini tamamlamıştı.
Modern
Türkiye Eğitim Sistemine Geçiş ve Eski Sistemden Farkları
Atatürk Dönemi Milli Eğitim Politikası Milli
Mücadele hareketinin başarıyla sonuçlanmasından sonra Türk toplumunu çağdaş
medeniyet seviyesine ulaştırmayı isteyen Atatürk, bu amacını gerçekleştirmek
için ülkede köklü inkılâp hareketlerine girişti. Bütün bunlar ise ancak milli
bir eğitim sayesinde gerçekleşebilirdi
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Uygulamaları
3 Mart 1924’dekabul edilen Tevhid-i Tedrisat
Kanunu yani Öğretimin birleştirilmesi yenilikte en büyük adım olmuştur. Yeni
çıkarılan ders kitaplarında eskiye ait bilgiler azaltıldı ve milli eğitim
politikası çerçevesinde Cumhuriyet ideolojisini yerleştirecek milli şuur
uyandırıcı konulara ağırlık verildi. Eğitim ve öğretimde sağlanan bu birlik ve
laiklikten sonra 1930’lardan itibaren kültürün ve dilin millileşmesi yolunda
çalışmalara önem verildi. 1928’de Latin Harflerinin kabulünden sonra hem yeni
harfleri öğretmek hem de okur yazar oranını arttırmak gayesiyle ‘Millet
Mektepleri’ açıldı.
İlk ve Ortaöğretimdeki Gelişmeler
Cumhuriyetten önce sıbyan okullarında Zira
1920’lerde okuma yazma bilenlerin oranının %10 civarında olduğu tahmin
edilmektedir. Bu yüzdendir ki, Cumhuriyet Türkiye’sinde yöneticilerin en çok
üzerinde durduğu konu ilköğretim alanı olmuştur. Bunun için ilköğretim
yaygınlaştırılarak parasız ve zorunlu hale getirilmiştir. İlkokuldaki eğitimin
gayesi çocukları milli hayata hazırlamak olarak belirlenmiştir. Cumhuriyet
döneminden önce rüşdiye, idadi ve sultani gibi değişik adlardaki okullarda
yapılan ortaöğretim, bu dönemde üçer yıllık ortaokul ve lise olarak iki devreye
ayrıldı Ortaokulların liseye liselerin de yüksek okullara öğrenci hazırlayan kurumlar
olarak ele alındığı bu dönemde ortaöğretim, mesleki bilgilerin de verilmesi
gereken yerler olarak görüldü.
Yükseköğretimdeki Gelişmeler
Batılı anlamda modern bir toplum meydana
getirecek kadroları yetiştirmek ve özellikle bilimsel zihniyeti yerleştirmek
için yüksek öğretimde düzenlemelere gidildi. Bu amaçla Tanzimat döneminde
açıldığını gördüğümüz Darül Fünun’da reform yapılmasına karar verildi.
Darülfünun’un ortadan kaldırılarak yerine
İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu 31 Mayıs 1933 tarih ve 2252 sayılı kanun ile
gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’ye gelen profesörlerin büyük bir kısmı
İstanbul Üniversitesi’nin Tıp, Fen, Edebiyat ve İktisat fakültelerinde
çalışmıştır.
Sonuç olarak şu değerlendirmeleri yapabiliriz:
Türkiye Devleti’nin eğitim politikası millidir. Akla ve bilime dayalı laik ve
çağdaş özellikler taşımaktadır. Öncelikli mesele cehaletin ortadan
kaldırılmasıydı. Bu amaçla parasız eğitim esas alındı ve ilköğretim bütün ülke
çocuklarına zorunlu kılındı. Tevhid-i Tedrisat’la eğitim merkezileştirilerek bu
alandaki çalışmalar MEB’in sorumluluğuna verildi. Böylece ilk kez milli eğitim
politikası bir devlet politikası haline getirildi. Yeni devletin kısa sürede
gelişip kalkınmasını sağlayacak kadrolar yetişmesi için mesleki ve teknik
eğitime ağırlık verilerek öğretimin her kademesinde pratik hayatta işe yarar
bilgilerin verilmesi esas alındı ve öyle de devam ettirilmeye çalışılıyor.
Kaynaklar:
MEDRESEDEN MEKTEBE OSMANLI
EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞME, Prof.Dr. Mustafa Ergün, Afyon Kocatepe Üniversitesi
Osmanlı’da Eğitim,
3F Yayınları
Türkçe Ders Notları ve Ödevleri tüm içeriği by http://turkcedersnotlarim.blogspot.com/ is licensed under a Creative Commons Attribution-Gayriticari-ShareAlike 3.0 Unported License.
Bu lisansın kapsamı dışındaki izinler http://turkcedersnotlarim.blogspot.com/p/hakknda.html adresinde mevcut olabilir.