Yazar: smntsn
OLAY ÖRGÜSÜ
OLAY ÖRGÜSÜ
Eserde
olayların etrafında döndüğü aile Yılmaz ailesidir. Bu aile dört çocuk
sahibidir. En büyük kardeş Feten’dir.
Anne Hasibe, dördüncü çocuğunu doğurduktan sonra ölür. Artık sorumluluk
dedesiyle birlikte Feten’dedir. Feten’in babası köyde koruculuk yapmaktadır.
Babası bir süre sonra köydeki çatışmada şehit edilmiştir. Feten ve dedesi
kardeşlere bakamaz olurlar ve onları evlatlık vermeye karar verirler. Bir küçük
kardeşiyle kalan Feten, geçimlerini çobanlık yaparak sağlamaya çalışırlar. Bu
arada dede iyice yaşlanmıştır ve ölür. Dedenin emaneti olan Feten, muhtar
tarafından evlatlık verilir. İstanbul’da
bir aileye besleme olarak verilir. Bu aile Feten’e kötü davranmaktadır ve onun
dışarı çıkmasını da engellemektedirler… Bir gün Feten evde kilitliyken yangın
çıkar ve neyse ki hafif yanıklarla kurtulur. Yine de hastanede uzun bir süre
geçirir ve bir süre sonra doktorların da ilgisi ile köyüne gönderilir.
A. ESERİN İÇERİĞİ ve EĞİTSEL BOYUTU
Eserde,
yetim kalan çocukların hayat ile mücadeleleri, karşılaştıkları zorluklar ve
onları aşmalarındaki güçlükler, çocuklara uygulanan şiddet ve kötü davranışlar,
köyde yaşamanın zorlukları ve köylünün hayata yaklaşım açısı konu edinilmiştir.
Feten
isimli karakterin gösterdiği üstün çaba (çalışıp kardeşlerine bakma, zorluklara
göğüs germe) eğitsel açıdan önem arz etmektedir. Bu eser okunduğunda kişide
yardımlaşma isteği ve sorumluluk alma isteği kazandırabilir. Yeni yetişenlere
örnek alabilecekleri davranışlar kazandırabilir.
1. Toplumsal Konu ve İletiler
a.
Köyde Toplumsal Yaşam ve Köy Gerçekleri
Eserde mekân olarak seçilen köy
(Apan), klasik Türk köyünün sosyolojik özelliklerini göstermektedir. Halk
yardımsever ve iyi niyetlidir. Feten ve ailesine de ellerinden geldiğince
yardım etmeye çalışırlar ve iyi niyetle yaklaşmayı tercih ederler. Bir bölümde
köylü, Feten ve kardeşlerinin saçlarını örer, kışlık yiyecekleri ve geçinmeleri
konusunda yardımcı olur.
Hayvancılık
işleri bir köy unsuru olarak fark edilebilir. Ayrıca eserde bahis konusu olan
köy hem Feten ve ailesine yardım ederken hem de diğer köylülerle pek çok konuda
dayanışma içinde olmuştur. Ayıca yardımlaşma duygusunun yüksek oranda
yaşandığının en basit örneğini koruluk çalışmaları sırasında fark
edebiliyoruz. Köydeki toplumsal
unsurları fark etmek oldukça kolaydır.
b. Gelenek, Görenek ve Töreler
Gelenek ve göreneklere romanda
sıkça rastlanılmaktadır:
…
“-Senin
yaşındaki kızlar, küpe takmazlar! Çıkar onları! Diyerek kulağına uzandı.
Feten:
-Çıkaramam, dedi. Anamın
küpeleri bunlar. Bizim köyde kızlarınb kulakları bebkten delinir ve hemen küpe
takılır…”,
“Arif, henüz bu yatağa
yatmamıştı. Çocuk sünnet olmadan sünnet yatağına yatırılmazdı. Bu da köyün
geleneklerinden biriydi. Herkes, bütün bu geleneklere olduğu gibi, bu geleneğe
de saygıyla uyardı.”
…
Roman,
sosyolojik yapıyı gelenek ve göreneklerle sıklıkla göstermektedir. Hemen hemen
her köyde görebileceğimiz adlandırma geleneği, eserde mevcuttur. Mesela hep kız
çocuğu olan baba, son çocuğun ismini “Döndü” koymak ister ve böylece sonraki
çocuğun erkek olacağına inanır. Sünnet, kız çocuğunda küpe, vb gibi olayların
geleneklere uygun şekilde yapıldığı aşikârdır.
2. İnsana Yönelik Konu ve İletiler
a. Aile İlişkisi
Çocuklar birbirlerine
bağlıdırlar ve içtenlikle sevgi beslerler:
“- Abla, al beni. Yoyuldum .
Feten güldü:
- Sen erkeksin, Yaşar’ım. Erkekler yorulur mu?
“- Abla, al beni. Yoyuldum .
Feten güldü:
- Sen erkeksin, Yaşar’ım. Erkekler yorulur mu?
…
Feten
dayanamadı. Eğilip içtenlikle yanaklarından öptükten sonra yere diz çöktü.
-
Hadi, bin bakalım sırtıma.”
Ailede birbirine bağlılık ve
büyük bir sevgi söz konusudur. Çocuklar babaları koruluktayken merak ederler, geldiğinde
de babalarına hizmet ederlerdi:
“ Soğuklar iyice artınca,
babaları da eve daha sık gelmeye başladı. Kar bastırdığında, artık koruya
haftada bir gidiyordu. Çocuklar, bu duruma çok seviniyorlardı. Babaları
köydeyken, kaygısız ve mutlu oluyorlardı. Hele Fenten, babasını evde rahat
ettirmek için çırpınıp duruyordu. Sözgelişi, kilimin üstüne otursa hemen
fırlayıp minder getiriyor, hemen akşam yemekten sonra mangala cezve sürüp kahve
pişiriyordu. Kahve pişirmeyi dedesinden öğrenmişti. Yaz kış her akşam, dedesine
bir fincan kahve yapardı. Dedesi, kahvenin ilk yudumunu alınca,
-Ohhh!... Ellerine sağlık
Fenten! Yorgunluğum geçti gitti, derdi.”
b. Yardımseverlik
Öksüz ve yetim kalan çocuklara
köylü birçok yardımda bulunmuştur. Komşuları Nevzer Kadın onların bulgurlarını
kaynatır, saçlarını yardım eder adeta kendi çocukları gibi bakardı. Yaşar’ı çok
severdi. Yaşar’ı Nevzer Kadın emzirmişti. Yaşar’ı ölen çocuğunun yerine
koymuştu. Köyün diğer sakinleri bu fakir aileye yemek yardımına bulunur, ekmek
verirlerdi. Bir başka yardımseverlik ise onların evlatlık verilip sefil
hayattan kurtulmalarını sağlamaktı. Bu pek yardımseverlik sayılmasa da köy
halkı tarafından ve ilk önceleri dedeleri tarafından kabul görmüş bir
düşünceydi çünkü başka bir çözüm yolu pek gözükmemekteydi.
c.
Paylaşım Duygusu
Köyün
çocukları birbirlerini severler ayrıca oyuncaklarını paylaşmaktan çekinmezler.
Aşağıdaki cümleler bu paylaşımı örneklemektedir:
Aşağıdaki cümleler bu paylaşımı örneklemektedir:
“Komşuları Arif’in ayakları dibine çömelmiş,
onun söğüt dalından düdük çıkarışına bakıyorlardı.
-
N’apıyorsun Arif?
-
Babam, dere kıyısından bir dal söğüt kesivermiş. Ondan düdük çıkarıyorum. Fakat
bir türlü kabuğu soyulmuyor, dedi.
Kızlar:
-Biz
de Arif ağamıza bakıyoruz, diye mırıldandılar.
Feten, Yaşar’ı sordu… Uyumuş olduğunu öğrenince sevindi. Kaşıkları
tencerenin içine koydu, tencereyi de duvarın dibine bırakıp Arif’in yanına
çömeldi. Arif, düdüğü yapamamanın öfkesi içindeydi…
Söğüt dalından yapılan düdük, pek güzel öterdi. Fakat herkes söğütten
düdük çıkaramazdı. Bu, ustalık ve dikkat isteyen bir işti.
Baş parmak kalınlığında ve bir karış boyunda söğüt dalının bir ucu,
ağıza yatsın diye, üçgen şeklinde yontulurdu. Ağız yerinin üst kısmına da derin
bir delik açılırdı. Sonra çakının sapıyla gövdeye vurulmaya başlanırdı. Böylece
odunu saran kalın kabuğun gövdeden ayrılmasına çalışılırdı. Kabuk odunundan
yırtılmadan ayrılırsa, düdük hazır demekti. O zaman, dil yerinin üstü düzgünce
yontulur ve büyük delik, odun üzerinde, iyice oyulurdu. Bu işler bitince, odun
tükürükle ıslatılır, yeniden kabuğa geçirilirdi. Yapılan düdük, üflenince
ötmeye başlanırdı.
Arif
bir türlü beceremiyordu. Söğüdün kabuğu, odunundan ayrılırken, bir yerinden yırtılıveriyordu.
Elindeki koca daldan bir düdüklük daha kesip ayırdı:
-Bu
da sizin kaderinize olsun, bakalım ötecek mi, diyerek işe kalkıştı.
Bu sırada yanlarına bir çocuk daha geldi. Arif, yeniden düdüğe bıçak
sapıyla vururken çocuklar, hep bir ağızdan düdüğün tekerlemesini söylemeye
başladılar:
- Gav gav
gav gavladı,
Bizim söğüt ağladı,
Söğüdüm gavlayıver,
Söğüdüm ağlayıver.
Bir süre sonra kabuk odundan ayrıldı. Büyük deliğin altı gereği gibi
oyuldu, dil yeri yontuldu. Odun, tükürükle ıslatılıp kabuğa yeniden geçirildi.
Üfler üflemez ötmeye başladı. Çocuklar sevinçle ellerini çırptılar. Arif, o
kadar sevinmişti ki arta kalan söğüt dalını arkadaşlarına uzattı:
- Alın sizin olsun! Bundan, hepinize
birer düdük çıkar.
Çocuklar, söğüt dalına yapışıp çekiştirmeye başladılar. Tam kavga
çıkacakken, Arif atıldı:
- Verin onu bana! Birer düdüklük kesip
hepinize dağıtayım.
Herkes bu fikri uygun buldu. O dalı
paylaştırırken, çocuklar da çakı getirmek için evlerine koştular. Ari,f Feten’e
de bir düdüklük söğüt verdi…”
3. Ulusal, Tarihsel Konu ve
İletiler
Eserde
ulusal olaylara örnek, Feten’in okula başladığı gün bayrağımız çekilerek
İstiklâl Marşı’nın okunmasıdır.
“Öğrenciler,
okulun bahçesinde sıra olmuşlardı. Feten, sırtında Yaşar’la sıraya girdi.
Öğretmenler geldi. İçlerinden biri, Feten’in pek kavrayamadığı bir şey söyledi.
Sonra yeni öğrenciler, eskilerden ayrıldılar. Büyükçe bir kız, onları biraz
ötede sıra yaptı. Bayrak çekildi. İstiklâl marşı söylenirken yaşar, kene gibi
ablasının sırtına yapışmıştı. Yüzünü, Feten’in saç örgülerine gömmüş, korkuyla
soluyup duruyordu.”
B. KİŞİLERİN TANITIMI
Feten: Annesi ve babası öldükten
sonra kardeşlerine bakmakla yükümlü çalışkan, sevilen bir kızdır. Romanın
başkahramanıdır.
Hasibe Kadın: Feten’in annesidir.
Dördüncü çocuğunu doğurduktan sonra hastalanarak ölmüştür.
Salih: Feten’in babasıdır.
Köyün koruluğundan sorumludur.
Dede: Yetim ve öksüzlerin
dedesidir. Çocukların başında duran ve onlara göz kulak olandır.
Habibe: Feten’den sonra
dünyaya gelen evin ikinci evladıdır.
Döndü: Evin üçüncü kızıdır.
Ablası Habibe ile birlikte besleme verilir.
Yaşar: Evin en küçük
bireyidir. Fenten’e çok düşündü. Onu annesinin yerine koymuştur.
Nevzer Kadın: Yılmaz
ailesinin yardımsever komşusudur. Ayrıca Yaşar’ın süt annesidir.
Muhtar: Dedenin torunları
emanet ettiği kişidir.
Ahmet Ağa: Feten ve Yaşar’a işveren
yardımsever kişidir.
Arif: Feten’in arkadaşıdır.
Aynı zamanda Ahmet Ağa’nın da oğludur.
Azmi Bey: Mal müdürüdür.
Muhtar’ın aracılığıyla Feten’i besleme olarak yanına alır ve İstanbul’a, evine,
götürür.
Güler Hanım: Azmi Bey’in
karısıdır. Feten’e şiddet gösteren ve yangında yaralanmasına sebeb olan
kişidir.
Sibel: Azmi Bey ve Güler
Hanım’ın çocuğudur. Şımarık ve annesinden korkusunda dolayı yalanlar söyleyen
öğrencidir.
C. BİÇİMSEL ÖZELLİKLER
1. Eserde Zaman ve Mekan
Konu
geçmiş zaman ile anlatılmaktadır fakat bölümler arası zaman geçişleri de
bulunmaktır. “Böylece üç yıl geçti..”
sözüyle üç yılın geçtiği bir süre de eserin bir bölümünde belirtilmiştir.
2. Sunuş ve Anlatım Durumu
Birinci
şahısın ağzından canlı ve etkili bir anlatım mevcuttur. Çocukların anlaması
açısından kolaydır. Betimlemeler
kısadır.
İç Konuşmalar:
“Feten, sabahlığa bakarken ürperdi.
Kötü anıları yenilendi. ‘Başıma neler geldi?’ diye düşündü. Sonra sabahlığı
tortop edip çamaşır sepetinin içine fırlattı. Ütüye girişti…”
“Sepet yarılanmıştı. İçinden,
‘Kolum yoruldu.’ diye geçiriyordu ama bırakamıyordu. ‘Ütüyü bitiremezsem…’ diye
düşündü.
Diyaloglar:
Romanda
diyaloglara sıkça yer verilmektedir. Diyalogların tümünü yazmak, eserin %80’ini
buraya geçirmek anlamına geldiği için en
uzun ve en kısa diyalog ile
rapora devam etmek tercih edilmiştir.
En Uzun Diyalog:
“- N'olursun
Nevzer Yengem, pek özeniyorum. Biliyorsun bugün düğün de var. Oraya
anamın küpeleri ile gidersem çok sevineceğim!
Nevzer
Kadın, başını okşadı:
- Haklısın Feten, sana söz de verdimdi…
Feten:
- Suları ben doldururum, istersen evi de
süpürürüm, diye atıldı. Nevzer Kadın:
- Eh, öyleyse, sen çeşmeye git,
testileri birer birer doldur, gel. Sakın kırma, ha!.. Ağır gelirse yarım doldur. Çeşmeye birkaç kez
fazla gidersin. Sen o işi bitirinceye dek ben de evdekileri yoluna koyarım,
dedi.
Feten sevinçle ellerini çırptı
ve hemen işe girişti. Habibe de ona yardım ediyordu. Çeşmeye her gidiş
gelişlerinde Yaşar ve Döndü peşlerini bırakmıyorlardı. Güle söyleye, bütün
testileri doldurdular. Bu iş bitince, Feten eve gitti. Dedesi korudan yeni
dönmüştü.
Feten:
- Babamız nasıl?
diye sordu. Dede, pek neşelendi.
-
İyi iyi diyerek yine Feten in sorusunu savuşturdu, Feten de üstelemedi.
- Dedeciğim, biz bugün
Arif’in sünnet düğününe gideceğiz. Bak, üstümüzü değiştirdik! Saçlarımız tarandı:
Biraz
durakladı. Küpe ve kulak deldirme işine dedesi «Olmaz!» derse diye korkuyordu.
Sonra gücünü topladı.
- Eğer iznin olursa, bugün
kulaklarımı deldireceğim. Anamın sandıktaki altın küpelerini takacağım. N’olur
dedem, güzel dedem, can dedem! Olmaz deme, emi?
Dedesi şöyle bir düşündü.
- Kim
delecek kulaklarını?
- Marzı Nine!
…
Ablaları,
birkaç kez:
- Yürürken
toz kaldırmayın, üstünüz başınız kirlenmesin, Düğün sofrasına oturacağız!
dediyse de kızlar sözüne aldırmıyorlardı.
Nevzer Kadın önde, çocuklar
arkada, Marzı Nine'nin evine vardılar. Nine, kapısının önündeki çiçekleri
suluyordu. Yüzü buruş buruş olmuştu. Küçücük mavi gözleri, boncuk gibi
parlıyordu. Alt çenesini burnuna değdire değdire, dişsiz ağzında bir şeyler
geveliyordu. Tertemiz giysileri soluk ve yer yer yamalıydı. Çocuklar, birer
birer ninenin elini öptüler. Nine, önce onları tanıyamadı.
Nevzer Kadın:
- Bizim korucunun çocukları, hani Salih var ya!.. Marzı Nine belini
doğrultup şöyle bir düşündü.
- Bunların anaları, lohusayken öldüydü, değil mi? Nevzer Kadın:
-
Evet, öyle
olduydu, dedi ve sustu.
Konuyu kapatmak istiyordu. Fakat Nine, içini çekerek sözünü sürdürdü:
- Hey
gidi Hasibe Gelin, hey! Ne güzel bir kızdı ölüm, güzel, çirkin, genç, yaşlı
tanımıyor. Çocukluğunda onun da kulaklarını ben deldimdi (delmiştim). Dahası
var! Onun anası da kadersizin biriydi. O da genç yaşında ölüp gitti.
Sonra Feten'e döndü.
- Bunun kulakları mı
delinecek? Feten, telaşla:
- He
ninem, he. Benim kulaklarım delinecek, dedi. Bugün Arif oğlanın sünnet...
Nine sözünü kesti…”
En uzun
diyalog, anlatıcının araya girerek kurduğu cümleler dahil tam üç yüz altmış
yedi kelimeden oluşmaktadır.
En Kısa Diyalog:
“- Güllü, mutfakta ne dikilip duruyorsun?
Sofrayı kursana! diye seslendi…”
En kısa
diyalog dokuz kelimeden oluşmaktadır.
D. DİL VE ANLATIM
1. Sözcük Seçimi
Eserde yerel ağız özellikleri
bulunmaktadır. Yabancı kelimelere rastlanmamıştır.
Yerel Sözcükler:
Hanım,
bu savı uygun buldu. O günden sonra Feten’in başına bi dert daha çıktı: Sözcükleri İstanbul deyişine uygun
söyleyebilmek için, ter döküyordu. Çoğu kez dili dönmüyor, hanımından dayak
yiyordu. Sözgelişi, Feten ekmeğe “Epmek” diyordu. Hanım, doğrusunu
öğretmek istiyordu. Feten, doğrusunu söylüyordu. Ama, kısa süre sonra unutup
yeniden “Epmek” diyordu. Hanım, öylesine sık dövüyordu ki Feten şaşkına
dönmüş, dayaktan aptallaşmıştı.
2. Cümle Yapısı
Devrik
cümleler:
Devrik cümlelere az
yer verilmiştir. Devrik cümlelerden örnekler:
“Hiç korkmuyordu
sünnet olmaktan.”
“Canının
acısından, kuru kuru hıçkırıyordu. Fakat gözlerinden yaş akmıyordu artık!”
En Uzun Cümle:
Arif,
sünnet giysileri içinde sevinerek, hatta biraz da böbürlenerek, çevresine
bakınıyor, “Bu davullar benim için dövülüyor” diye düşünüyordu.
En Kısa Cümle:
-N’apıyor şimdi?
Romanda cümleler genelde 6-8 kelimeden
oluşmaktadır. En kısa cümle iki kelimeden oluşmaktadır. En uzun cümle
örneklerinde ise 17 kelime bulunmaktadır.
3. Edebi Sanatlar
Benzetme:
“… inci gibi
bembeyaz dişlerini gördü.”
“Sonra örtüsünün
kenarlarını çekip peçete gibi dizlerine örttüler.”
“Küçük mavi
gözleri, boncuk gibi parlıyordu.”
Mecaz:
“Rengi uçmuştu.”
Abartma:
“Feten sevinçten
uçtu.”
4. Deyimler
“Düşmana göz
açtırmaz”
“Dizlerini bağı
çözülmüş gibi.”
“Yetimlere içim yandı.”
5. İkilemeler
“Çın çın”
“Çak çaka çak çak”
“Tazi tuzi”
“İnne minne”
“Akçan gupçan”
“Endo mendo..”
“Düdüğün sesi, çın
çın öttü.”
“Çoluk çocuk”…
6. Eserin Değerlendirilmesi
Kitap on üç bölümden
oluşmaktadır. Toplam 160 sayfadır. Genellikle iki kişinin karşılıklı
diyaloglarını ve anlatıcının diyalog arası konuya girişini benimseyen basit bir
anlatım içerir.
Eserin diyaloglar halinde
sunulan metinlerden oluştuğu gibi zaman be zaman köylülerin veya kahramanların
şiirsel ifadeleri de mevcuttur:
“- Eveleme develeme,
Tazi tuzi,
Merkep kızı.
Nereye gitti?
Yazıya gitti,
Ne zaman gelecek?
Güzün gelecek,
Yazılalım, dizilelim.
Şu köşeye büzülelim.
Ancık boncuk,
Kerevete sen gir sen çık!..”
“- Eveleme develeme,
Tazi tuzi,
Merkep kızı.
Nereye gitti?
Yazıya gitti,
Ne zaman gelecek?
Güzün gelecek,
Yazılalım, dizilelim.
Şu köşeye büzülelim.
Ancık boncuk,
Kerevete sen gir sen çık!..”
Eser köy unsurlarını açık olarak
belirten bir anlatım içermektedir. Bu köy unsurları arasında sosyolojik
tavırlar da bulunmaktadır. İnsanların yardımlaşmaları ve zor durumda olan
insanlara yardım etmek, onları kalkındırmak için ellerinden gelen her şeyi
yapmaya çalışmaları insanlık açısından güzel örneklerdir ve bu tür
davranışların çocuklara kazandırılması önemlidir. Yeni yetişenlerimizin hem
ahlaki tutumları hem de çevreleriyle sosyal ilişkileri göz önünde
bulundurulduğunda, bu eserler ile “topluma hayırlı” bireyler yetiştirilmesi
olasıdır. Öyleyse bu eserin okutulması hem ders çıkartılması hem de
yardımsever, iyi niyetli bir neslin yetiştirilmesinde olumlu yönde etkiler
sağlayacaktır.
Eserin dili incelendiğinde
yöresel ağız özelliklerinin ve çocuk dilinin ustalıkla yazıya döküldüğü
görünmektedir. Çocuklarımızın değişken dil unsurlarını belirgin bir biçimde
görmeleri açısından da bu anlatım biçimleri önemlidir. Ayrıca konunun çekici
olması ve sürekli okuma isteği uyandırması (sürükleyicilik) çocuklar için bir
diğer olumluluktur.
Eser aile kaybının korkunçluğunu,
sorumluluk bilincinin yükselmesi ve yardımseverliğin artması ile devam ettiren
yaklaşımı sayesinde korkunçluktan uzaklaşabilmiştir. Her olumsuz olaya rağmen
olumlu bir gelişmenin sonuç olarak bağlanabilmesi de çocuk bakış açısına
kazandırılmak istenen düşünceler açısından pozitif bir durumdur.
Türkçe Ders Notları ve Ödevleri tüm içeriği by http://turkcedersnotlarim.blogspot.com/ is licensed under a Creative Commons Attribution-Gayriticari-ShareAlike 3.0 Unported License.
Bu lisansın kapsamı dışındaki izinler http://turkcedersnotlarim.blogspot.com/p/hakknda.html adresinde mevcut olabilir.
Çok güzel anlatılmıştır. Yazarın eline sağlık.
YanıtlaSil