YENİ TÜRK EDEBİYATI / SERVET-İ FÜNUN DERGİSİ ve GAZETESİ SONE, TRİYOLE, TERZA-RİMA

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ


ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ


TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ


YENİ TÜRK EDEBİYATI


SERVET-İ FÜNUN DERGİSİ ve GAZETESİ
SONE, TRİYOLE, TERZA-RİMA

DR. ..............................



KZMSYL

MART 2011

Yeni Türk Şiirinde Nazım Biçimleri ve Türleri
Sone
                Sone, önceleri İtalyan edebiyatında kullanılmış, oradan Fransız edebiyatına geçmiştir. Bütün Avrupa edebiyatlarında soneye rastlanır. Bu biçim daha çok lirik konulara elverişli olduğundan sevilmiş ve tutulmuştur.
                Sone, 14 dizelik bir nazım biçimidir. İlk iki bendi dörder, son iki bendi üçer dizelidir. Uyak düzenine bakımından ikiye ayrılır:
1-      İtalyan tipi sone:
Uyak düzeni şöyledir: a b b a- a b b a- c c d- e d e
2-      Fransız tipi sone:
Uyak düzeni şöyledir: a b b a-a b b a- c c d- e e d
                Bu iki sone tipi arasındaki ayrım, son üçlüklerdeki uyak değişikliğidir. Türk şairleri her iki tip sonede kimi değişiklikler yaparak uyak düzenlerini çok ayrı biçimlerde kullanmışlardır. En çok kullanılan biçimleri şöyledir:
                a b b a- c d d c- e f f- e g g
                a b b a- c d d c- e e f- g g f
                a b a b- c d c d- e f f- e g g
                a b a b- c d c d- e f f- g g f
                Sonenin ilk iki bende, son iki üçlükle söylenecek duygu ve düşünce için bir hazırlık, bir giriş bölümüdür. Özellikle son dize duygu yönünden en güçlü dize olur ve şiirin bütün etkisini üzerine toplar. örnek:
                              
                Makdem-i Yâr
                               Pervâne-i zerrin gibi her zühre-i zerrîn
                               Titrerdi zümürrüd-geh-i lerzân-ı çemende,
                               Çağlardı leb-i sîm-i hıyâbân-ı semende
                               Bir çeşme-i billûr ile bir cûy-i bilûrîn.
                Düşmüştü siyeh berg-i şebe şeb-nem-i sîmîn
                Şeb-nem gibi titrerdi kamer leyl üzerinde…
                Bir şeb-pere-i hufte bir âhû-yı çerende
                Vermişti bu nüzhet-gehe bir vahşet-i nermîn.
                               Âhû ile şeb-perre vü evrâk ile ezhâr
                               Nâ-gâh fısıldaştı leb-i âb-ı revânda
                               Zîra şu perî-hâneye karşı bu evânda
                Ey dürr-i yetîm-i sadef-i şevkatim, ey yâr,
                Sen bir meh-i  zî-ruh gibi yükseliyordun
                Muzlim korunun zıllı içinden geliyordun.
(Cenap Şahabettin)                                                                                     
TRİYOLE
10 dizeli bir nazım biçimidir. Başta iki dizelik bir parçadan sonra, dörder dizelik iki bent gelir. Baştaki iki dizelik parçanın birinci dizesi dörtlüğün dördünce dizesi, ikinci dizesi de ikinci dörtlüğün yine dördüncü dizesi olarak yinelenir. Ancak, yinelenen bu iki dizenin, dörtlüğü oluşturan öteki üç dizenin anlamıyla uyuşması gerekir. Triyolede iki uyak bulunur. Baştaki iki dize kendi arasında uyaksız olmakla birlikte, sonunda yinelendikleri dörtlüklerin uyaklarını bu iki dize oluşturur. Buna göre uyak düzeni şöyledir (Yinelenen iki dize, 1 ve 2 numaralarıyla gösterilmiştir):
                a1 b2 – a a a a1- b b b b2
                Örnek:
                Hilâl-i Seher
                Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var,
                Nedir bu hâl-i perîşânın hilâl-i seher?
                               Sabâh-ı feyz-i bahârîde mübtesem ezhâr
                               Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anver-bâr;
                               Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr?
                               Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var!...
                Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter
                Hazân içinde solan bir çiçek gibi dil-ber
                Sürûr-ı fecr ile şâdân iken bütün yerler;
                Nedir bu hâl-i perîşânın hilâl-i seher?
(Tahsin Nahit) 
Örüşük Uyak (Terza-rima)
İlk kez İtalyan edebiyatında kullanılmış bir biçimdir. Fransız edebiyatında da yaygın olarak kullanılan biçimler arasındadır. Bizde Servet-i Fünûn edebiyatı döneminden sonra denenmiş, yaygınlaşmadan bırakılmıştır.
Örüşük uyak, 3 dizeli bentlerden oluşur. En sonra tek bir dize bulunur. İlk üçlükte birinci ve üçüncü dizeler uyaklıdır. İkinci üçlükten sonra her üçlüğün orta dizesi, arkasından gelen dizenin birinci ve üçüncü dizesiyle uyaklıdır. En sondaki tek dize de, kendinden önceki üçlüğün orta dizesiyle uyaklıdır. Buna gör uyak düzeni şöyle olur:
a b a- b c b- c d c- d e d … e
Örüşük uyakta bentlerin sayısı sınırlı değildir. Gerektiği kadar uzun olabilir. Kısa örüşük uyakta, son dizenin, şiirin en güçlü ve etkili dizesi olmasına dikkat edilir. Bu biçime örüşük üçlü de denir. Örnek:
Kelebek
Mavi bir gölge uçtu pencereden
Baktım: Âvâre bir küçük kelebek;
Yaramaz geldi kim bilir nereden?
                Belli yordundu; bir verimli çiçek
Gibi serpildi lambanın yanına;
Bir duman uçtu, gitti titreyerek…
                Anladım kıydı yavrucak canına.
                Söyle ey mavi gölge, söyle eğer
                Bir ölümden de çok fenaysa bana,
Şu karanlık, şu kimsesiz geceler.             
(Ali Canip Yöntem)                                                                                                                      

SERVET-İ FÜNUN DERGİSİ VE GAZETESİ
                Bu dönemde dergilerin daha çok önem kazandığı anlaşılmaktadır. Çünkü zamanın yöneticileri, dergileri gazetelerden daha az tehlikeli bulmaktadırlar. En önemli dergi 1891 yılında kurulan ve ilk sayısı 27 Mart 1891’de yayınlanan Servet-i Fünun dergisidir. Önceleri ilmî ve teknik gelişmelerle ilgili yazılara ağırlık veren bu dergi Türk matbaacılığında çok önemli yeri ve rolü olan Ahmet İhsan tarafından kurulmuş bulunan Servet-i Fünun Matbaası’nda basılmıştır. Açıldığı günden beri kurucusu Ahmet İhsan’ın adıyla anılan bu basımevi edebiyatımızda çığır açmış olan Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide ile Fecr-i Âti cereyanlarını hazırlayanlara yuva olmuş, baskıcılık alanında birçok ustanın yetişmesine önderlik etmiştir.
                Ahmet İhsan, 1892’de Servet-i Fünun dergisinde Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Süleyman Nazif gibi ünlü yazarları toplamıştı. Bu haftalık derginin başyazarlığını “güçlü, belirgin ve ezici bir kişiliği” olan Tevfik Fikret yapmakta, bu görevine karşılık Ahmet İhsan’dan 600 kuruş aylık almaktadır. Fikret’in kişisel çabalarıyla Ahmet İhsan’dan kopardığı haftada 80 kuruş ödenek, diğer yazarlar arasında bölüşülmektedir.
Oysa Servet-i Fünun’a makale, şiir, hikâye, mensur şiir türünden bütün yazıları yetiştirenler, Fikret’in dışındaki yazarlardır. Fikret’in katkısı, bütün yazı müsveddelerini titizlikle gözden geçirmek, imlâ hatalarını kurşun kalemle düzeltmek ve yazıda tutarlığı sağlamaktan öteye geçmemiştir. Ancak Boer Savaşı dolayısıyla İngiliz taraftarlığı göstermiş olan birçok Servet-i Fünun mensubu sürgün edilince basımevine kimse uğramaz olmuştur.
7 Şubat 1896 tarihli 256. Sayısından sonra Tevfik Fikret’in yazı işleri yönetimi altında bir edebiyat dergisi haline gelmiş ve Edebiyat-ı Cedide topluluğunun yayın organı olmuştur.
1898 yılında Hüseyin Cahit Servet-i Fünun’a yazılar yazmaya başlamıştır, bu yazılar dergiye canlılık kazandırmış, İkdam gazetesiyle tartışmaya sebep olmuştur.
Özünü Hippolyte Taine’den aldığı, eleştiri türündeki makalelerinden birinde, İkdam’ın Paris muhabiri Ali Kemal’in Servet-i Fünun hakkında yazdıklarına cevap vermesi nedeniyle, İkdam gazetesi Hüseyin Cahit hakkında kampanya açmıştır. Yayınlanan yazıda, sanki bir dizgi hatasıymış gibi “Cahit” kelimesinin “Cahil” biçiminde dizdirilmesi üzerine, H. Cahit sert bir makale ile cevap vermiştir. Onun bu yazısında, Ali Kemal’in, Fransızca yazılmış bazı makaleleri, kendi incelemesinin ürünüymüş gibi gösterdiğini belirtmesi ve Fransızca asıllarıyla birlikte Servet-i Fünun’da yayınlanması, kamuoyunda büyük şaşkınlık yaratmıştır.
H. C. Yalçın bu söz dalaşıyla ilgili anılarında, “1898 yılında edebiyat alanında göze çarpan bu çatıma, on yıl sonra siyasal anlamda da tekrarlandı ve sonuna kadar böyle sürüp gitti.” Demekte ve aralarındaki görüş ayrılığını belirtmektedir.
539. sayıda, Hüseyin Cahit’in Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesinin yayınlanması yüzünden bu dergi, 16 Ekim 1901’de II. Abdülhamid’in iradesiyle kapatılmıştır. Sadece derginin kapatılmasıyla yetinmeyen II. Abdülhamid, yazarların sürgün edilmesini de istemiş ancak Mabeyinci Arif Bey’in çaba ve girişimleriyle konunun adalete intikali sağlanmıştır.
Adliye Nazırlığına gönderilen yazıda “Fransızlar gibi krallarını ima edecek düzeye varmış bir ulusun düşüncelerini ülkeye sokarak halkın duygularını bozmak isteyen bu yazarların ders alacak biçimde cezalandırılmaları” istenmiş bulunmaktadır. Bu nedenle gazetenin sahibi A. İhsan Tokgöz, makale sahibi H. Cahit Yalçın ve gazetedeki yazıları hükümet namına kontrol eden Veled (İzbudak) Çelebi, cinayet mahkemesine verilmiştir. Adliye Nazırı Abdurrahman Nurettin Paşa’nın yardımlarıyla mahkûm olmaktan kurtulmuşlardır. 22 Kasım’da Servet-i Fünun tekrar yayınlanmıştır.
1901 yılından sonra edebiyat dışı konulara yönelen dergi, 1901-1911 arasında Fecr-i Âti topluluğunun yayın organlığını da yapmıştır. Ancak 1901’deki mahkeme olayından sonra H. Cahit Servet-i Fünun’a edebiyatla ilgili yazı yazmamıştır. Sayısız takma adlarla “fen ve teknikle, arıcılıkla ve yemek kalorileriyle” ilgili yazılar yazmış, suya sabuna dokunmayacak şeylerle sayaları doldurmuştur.
1908’de Rumeli’de İstibdada karşı başlayan isyan belirtileri, 10 Temmuz sabahı İstanbul halkının sokaklara dökülmesine neden olmuştur. 27 Temmuz 1908’de günlük hale getirilen Servet-i Fünun, tek taraflı basan iki makine ile gece-gündüz durmadan baskı yaptığı halde 25.000 nüsha çıkarabilmektedir. Ahmet İhsan o günlere ait anılarında aynen şöyle yazmaktadır: “Muharrirler yazıyor, makineler basıyor, memurlarımız dağıtıyor, halk da kapışıyordu.” Halk İstibdattan kurtuluşun sevinci içindeydi. Bir süre haftalık olarak yayınlarını sürdüren Servet-i Fünun 22 Temmuz 1910’da yeniden günlük hale getirilmiştir. Mahmut Sadık sürgünden döndüğünden, Ahmet İhsan’ın eski arkadaşı sıfatıyla gazeteye alınmış, H. Cahit’e yol verilmişse de Meşrutiyet’in ilanının ikinci günü tekrar Servet-i Fünun’a dönmüştür.
Fakat bu heyecanlı günler çok sürmemiş, gazete alanların sayısı gün geçtikçe azalmış, Servet-i Fünun da zarar etmeye başlayınca Ahmet İhsan günlük Servet-i Fünun’u kapatmıştır. Günlük gazete çıkartmanın ne derece tehlikeli olduğunu anladığından, Servet-i Fünun’u tekrar haftalık olarak takviyeye karar vermiştir. 31 Mart irtica hareketi sırasında Tanin ve Şûrayı Ümmet gazeteleri tahrip edilmiş olduğu halde İttihatçı olmayan Ahmet İhsan’ın basımevi tahrip edilmekten kurtulmuştur. 1942 yılında ölen Ahmet İhsan Tokgöz, Değirmendere’deki Garipler Mezarlığı’na gömülmüştür.
6 Aralık 1928 tarihli 1680. Sayısında yeni harf yasasını benimseyen Servet-i Fünun dergisi, Ahmet İhsan’ın ölümüne kadar yayına devam etmiş, daha sonra adını “Uyanış” olarak değiştirmiştir. 1944 yılına kadar 54 yıl yayınlanmıştır.


Kaynaklar:
Akyüz, Kenan (1995), “Tânzimat Devri Edebiyatı”, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923, İstanbul: İnkılâp.
İnuğur, M. Nuri, Basın ve Yayın Tarihi, İstanbul: Çağlayan
Creative Commons Lisansı
Türkçe Ders Notları ve Ödevleri tüm içeriği by http://turkcedersnotlarim.blogspot.com/ is licensed under a Creative Commons Attribution-Gayriticari-ShareAlike 3.0 Unported License.
Bu lisansın kapsamı dışındaki izinler http://turkcedersnotlarim.blogspot.com/p/hakknda.html adresinde mevcut olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder